Seyahate Çıkmak Ama Aklını Yanına Alamamak

27 Nisan 2023 günü belki de 3 aydır yaptığım şekilde hiç alarm kurmadan sabaha uyandım. Ailemle güzel bir kahvaltı sonrası usul usul hazırlanmaya başladık. Ama bende yol genelde önceki geceden başlar.

Her hazırlanışta aynı sorular; ”Yanıma ne alsam, soğuk olur mu, şunu da mı alsam, bak şunu unutma…” Ama yaşımız ilerledi, artık kendimizi öğrendik biraz. Hava hafif serin, nasıl olsa üşürüm diye polar, bere ve kalın bir kaç kıyafet yanıma muhakkak alıyorum. Yaz aylarında bile, aşırı sıcak olmadıkça bir tane ceket sürekli yanımda gezer.

Neyse toparladık her şeyi. Yola çıkacağız, bu sefer de ”bagajlar arabaya sığar mı?” sorusuyla yüz yüzeyiz. Ama eskisi gibi değiliz artık. Soru zihnimize düşer düşmez alttan bir ses de arkasından cevabı yapıştırıyor. ”Ya abi bir sal ya, her şeyi dert edinmeyi bırak, ne olabilir ki, sığacak işte. Ne düşünüyorsun bunları…” İç ses haklı, her zaman olduğu gibi…

Yola çıkıyoruz.

Otobanlar iyi. İnsan düşünmeye vakit buluyor bolca. Tabi Asrın uyursa 🙂 Uzun yolları seviyorum, ama çok uzun olmayacak. Düşünceler zihnime deli gibi akıyor, sonra onları yavaşlatıyorum ve sıraya koyuyorum. Tabi sıra kayboluyor yol aktıkça.

Sahi yol nereye akıyor onu söylemedim. Şirince‘ye. Şu meşhur kıyametin uğramadığı köy. Ama benim için merak konusu olan o değil.

Etimoloji seviyorum. Sonra bir sözlük bakıyorum, karşımda Sevan Nişanyan. Mobil uygulaması var, websitesi var, basılı sözlükleri var. Muazzam bir çalışma. YouTube videolarını dinliyorum. Şirince’ye ilgim artıyor, bir kültür var burada. Nişanyan’ın emek verdiği bir köy, otel, miras, düşünce…

Yolda eşimle konuşuyoruz. Yok bilemediniz etimoloji değil. Ticaret. Hanım tam bir iş kadını. Ticaretin içine büyümüş. Kulağı, zihni ve dili aşina. Bir can yoldaş, hem de ticaret konuşabildiğin. E insan daha ne ister.

Otobanda bir ara yağmura yakalanıyoruz. Yağmuru seviyorum. Neden? Çünkü bulutlar bir çatı gibi kapladığında üstümü, kendi iç dünyama kapanabilmenin yolu aralanıyor benim için. Kısıtlar iyidir, yaratıcılığı tetikler.

Selçuk’a doğru yaklaşıyoruz. Dağlar ve yeşillikler muazzam. Bir Ankara’lı olarak çorak topraklarda seyahat etmenin sancısını bilirim. Ege bir tuval. Mavi, yeşil ve kahverenginin sayısız tonuyla sürekli boyanıyor.

Dağları ve yürüyüşleri ayrı severim. Bu sebepten mi bilinmez, eşime giden yol Manisa Spil dağının zirvesinde bir gece yürüyüşünde başladı.

Neyse yol aktı ve biz vardık Şirince’ye. Bir turistik köy buralar. Hem seviyorum hem sevmiyorum. Bir ruh var gibi, ancak hissetmek için kazmak gerekli. Böyle doğanın içinde yerler beni bir açıdan çok etkiliyor. Buralar ”dünyadan uzak, deryaya yakın.” Buralarda günlerce okuyup düşünüp yazmak ve tefekkür deryalarına dalmak mümkün.

Otele yerleştik. Oda çok güzel, insanlar samimi. Biraz dışarıda gezdik. Sonra yemeğimizi yedik, döndük odaya ve dinlenmeye koyulduk. Acelemiz yok.

Her zaman ilk gece biraz yadırgar insan yerini. Hatta saniyesinde uyuyan ben bile. E bu bize doğumdan gelen bir kalıntı. Dünyayı da yadırgadık ilk doğdumuzda.

Sabah kalktık yine saat kurmadan. Çocuk varsa saate gerek yok zaten. Perdeyi aralıyorum bakıyorum güneşe evet diyorum doğmuş güneşim. Tık elimi yüzümü yıkıyorum, güzel bir banyo, güzel bir kahvaltı modumu yakalıyorum.

Tarih 28 Nisan, günlerden Cuma. İlk gün Şirince’yi gezelim diyoruz. Küçük bir belde zaten. Dağları severim demiştim ya. Önce köyde bir tepenin üzerinde yer alan kliseyi ziyaret ediyoruz. Tarihi mekanlara her girdiğimde aynı düşünceler zihnimde. ”Buradan 100 yıllar önce birileri geçti. Şurada dua etti, şu köşede oturdu.” Tarihi bu açıdan çok seviyorum. Hayal dünyamda yeni kapılar aralıyor.

Neyse, sonra başlıyoruz taşlı yollardan tırmanmaya. Ben bebek arabasını itiyorum. Asrın’ın keyifler gıcır. Taşlı yollar zorlu. Off-road yapıyoruz sanki. En tepeye tırmanıyoruz. Nişanyan otelinin yanına. Zirve çok güzel, ovayı tamamen görüyor. Manzarının keyfini çıkarırken yalnız değiliz. Yanımızda bir de kahverengi bir keçi var.

Keçiyle bir selfie 🙂

Sonra otele dönüyoruz. Biraz hazırlık ve dinlenmece. Selçuk’a doğru yola çıkıyoruz. Efes Müzesi ilk durak. Harika bir alan. Kenttekilerin yaşamına dair takılar, yemek araçları, göz alıcı heykeller. Ancak bir şey çok dikkatimi çekiyor. Her şey çok zarif ve küçük. Belki 1 saat kadar tüm müzeyi adım adım geziyoruz.

Şimdi yolculuk Meryem Ana Klisesi’ne. Yolda bir at çiftliği görüyoruz. Asrın’a tarif ediyor annesi. Bizim oğlan binmek istiyor. Duruyoruz ve yolun bundan sonraki kısmını at sırtında devam ediyoruz. Şaka tabi, bizim oğlan 3 tur binip iniyor. Böyle zamanlarda İnanç Ayar hocanın sözü hep aklımda. ”Zengin yaşam deneyimi biriktirmek.” Tabi sadece yeni bir aktivite değil yaşam deneyimini zenginleştiren, hepimize katkısı olacak bir an yaşamak.

Neyse çıkıyoruz oradan tekrar yola. İstikamet Meryem Ana. Yine zirvede bir yapı. Muhtemelen yaratıcıya yakın olma hissiyle yükseklerde yer alan bir mekan burası. Ormanın içerisinde muazzam bir tabiat. İnsan burada günlerce kalmalı diyor iç sesim. Biz şehirlilerin de sonu gelmeyen hayali bu işte 🙂

Yargılamadan, sorgulamadan ama soruşturarak ve dinleyerek insanlığı anlama çabalarıma bir katkı olarak görüyorum tüm bu gezileri. Farklı din ve kültürden insanların hayatlarına dair bir parça da olsa kurulacak empati, insan olma yolunda bir kaç adım daha atabilmeyi sağlar diye düşünüyorum.

Sonra Selçuk merkezde yemek faaliyetlerini halledip tekrar otele dönüyoruz. İlginçtir ilk günden itibaren otelin yemek yediğimiz kısmı bende çok hoş bir etki bıraktı. İçeri girmez girmez sağ çaprazda sizi karşılayan bir oturma grubu ve şömine, onun yanında güzel bir kitaplık ve cam kenarında belli ki uzun süredir çalınmamış bir piyano. Sanırım sürekli gördüğümüz filmleri anımsattığı için kendime yakın hissettim. Orada vakit geçirmek bir keyif oldu benim için.

Sonra uyuyoruz. Aslında oğlana yatak verdiler ama ebeveynlik işte yanımızda yatınca daha rahat ediyoruz. Hayat her anıyla bir şükür vesilesi. Bazen gece uyanıyor ve onu yanımda görünce öpüp ufak bir tebessümle uykuma devam ediyorum.

Sabahı ettik yeniden. 29 Nisan Cumartesi, yolculuk Kuşadası’na. Hazır gelmişken burayı da görelim diyoruz. Ülkemizin güzel sahil beldelerinden biri burası da. Ancak çok kalabalık, bana göre değil 🙂

Burada bir süre takılıp sonra akşam yemeği içinde Marina’ya gidiyoruz. Her gittiğim yerde Google Maps ile sıkı bir restoran taraması yaparım. Yeni bir şeyler keşfetmek ve denemek isterim. Önceden de bu hissiyat vardı ama çok aktif değerlendiremezdim. Şu makaleyi okuduktan sonra, her yeni bir eylemde zihnimde aynı soru beni harekete geçiriyor. ”Bir insan hayatında kaç kere böyle bir şey deneyemliyebilir ki?”

You in Weeks

İnsan ömrünü haftalar şeklinde gösteren bu çizim gerçekten çok vurucu. Makalede tanınan isimlerinin hayatlarını ve kilometre taşlarını da görebilirsiniz.

Neyse buradan hareketle Hong Kong Chinese Indian Food adlı bir restorana gidiyoruz. Orada kimisi ilk defa tattığımız, kimisi ise daha önce bildiğimiz bir kaç çeşit ürünü deniyoruz. Bayram abi var yaşlı başlı bir garson bize çok yardımcı oluyor.

Zihnimde bir şeye daha çizgi atıyorum. Netflix’de yeni çıkan bir seri var. Adı ”How to Get Rich” yani nasıl zengin olunur. Orada çok güzel bir soru soruyor Ramit. ”Hayalinizdeki zengin yaşamı nasıl?”

Büyük oranda yaşıyor olsam da benim hayalimde ailemle istediğim zaman seyahat ederek farklı yemekler denemek var. Evet bu konu önemli. Herkes zenginlik istiyor ama kaçımız nasıl bir şey istediğini kendine tarif edebiliyor.

Neyse otele dönüyoruz. Şu iki günde ne çok otele döndük ama de mi. Artık yorulduk, ama değdi. Beraber güzel vakit geçirdik.

Tabi bu iki günde 2 bülten yazdığımı da söylemeden geçemeyeceğim. İşimi seviyorum her yerden her zaman bir şeyler yapmaya imkan tanıyor. Funnel Kafası ve Sadece-Ticaret bültenleri size Şirince’den geldi yani bu hafta.

Artık olayı biliyorsunuz. Uyuduk ve sabaha uyandık. Sonra toplanıp Şirince’yi kısaca gezdik. Bir kaç hatıra hediyelik eşya aldık kendimize. Sonra da evimize doğru yola koyulduk.

Eve varıp anahtarla kapıyı açtıktan sonra içeri girince oluşan o rahatlığı bilim adamlarının açıklamasını bekliyorum. Ev ne kadar güzel…

İlk kez seyahatlerimizden birini kaleme aldım ve bana çok iyi geldi. Seyahatleri Cahit Zarifoğlu‘nun şu sözlerinden yola çıkarak kıymetlendiriyorum.

Arkadaşlarımı bilmiyorum ama yürüyüşler çok verimli benim için. Hem dışarda görünüyorsun hem içeriye kaybolabiliyorsun.”

Sizi bilmem ama seyahatler çok verimli benim için…

2 comments… add one
  • Hasan Nis 30, 2023 @ 22:39

    Çok değerli bir yazı. Emre abi’nin okuduklarından her zaman ilham alırım. Bu yazısında da bazı satırbaşları beni düşünmeye ve aksiyon almaya sevketti.

    Şirinceyi görme arzusu da cabası :))

  • Murat Ülkü Nis 30, 2023 @ 22:59

    Emeğine yüreğine sağlık Emre…bu yazı çok samimi ve güzel… huzurla doldu içim : )

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir