Cambridge Üniversitesi’ne giden genç ve meraklı bir fizikçiydi. Zihninde evrenin işleyişiyle ilgili sayısız fikir dolaşıp duruyordu. Henüz hiçbirini kanıtlayabilmiş değildi.
Nesneler arası bir çekimin varlığına dair ipuçları bulmuş ancak bu teorisini destekleyecek kanıtlara henüz ulaşamamıştı.
Kitap okumayı çok seven ve vaktini onlarla içli dışlı olmaya ayıran biri olarak karşısına Descartes‘in optikle ilgili bir kitabı çıktı. Dünyaya yeni bir pencereden bakmasını sağlayan bu kitabı bulduğuna çok sevinmişti.
Bu genç Isaac Newton‘du.
Okuduğu kitap sayesinde ışığa ve yerçekimine farklı bir şekilde bakmaya başlamıştı. Özellikle Descartes’ın ışık hakkındaki fikirleri Newton’a ışığın bir dalgadan ziyade bir parçacık akışı gibi davrandığını düşünmesi için ilham verdi.
Bu onu yerçekiminin de bu şekilde davranıp davranmayacağını merak etmeye yöneltti. Işığın parçacıklardan oluştuğunu kanıtlayabilirse, yerçekiminin de parçacıklardan oluştuğunu kanıtlayabileceğini fark etti. İşte aradığı buluş buydu!
Daha sonrasında ışığı bir prizmaya tutarak onun parçacıklarını keşfetmişti. Bu da onu farklı kütlelerdeki cisimlerin yere düşme hızlarını ölçmeye süreklemiş ve nihayetinde de bu sayede yerçekimini ispatlamıştı.
Bugün hayatımızın her anında hissettiğimiz bu kuvveti problemden yola çıkıp okuduğu bir kitaptan ilhamla bulan Newton’a borçluyuz.
Newton’un yerçekimi hakkındaki keşifleri, mevcut teorilere meydan okumaya ve dünyaya yeni bir şekilde bakmaya istekli olduğu için mümkün olmuştu.
Problemleri keşif için bir başlangıç noktası olarak kullanma yaklaşımı, ”problem odaklı okuma”nın gücüne harika bir örnektir.
Halihazırda bilinenleri kabul etmek yerine, yeni sorular sormak ve kendi fikirlerini test etmeye istekli olmak bize her zaman yeni kapılar aralayabilir.
Ben de müşterimizin belirli bir ciroda takılmasını konumlandırma sorunlarıyla ilişkilendirmiş ve nihayetinde Marty Neumeier’den Zak kitabını okuyarak hem problemi yeniden tanımlama fırsatı bulmuş hem de çözüme dair net bir yol haritası çıkarabilmiştim.
Bu açıdan keyif ve genel bilgi düzeyimizi artırma odaklı okumadan ziyade hayatın farklı safhalarında iş, aile ve kendimizle ilgili problemlerden yola çıkarak okumanın daha faydalı olduğu kanaatindeyim.
Albert Einstein’in dediği gibi:
“Bir problemi çözmek için bir saatim olsaydı ve hayatım çözüme bağlı olsaydı, ilk 55 dakikayı uygun soruyu sormak için kullanırdım. Eğer doğru soruyu biliyorsam, sorunu beş dakikadan az sürede çözebilirdim. ”
Problemden yola çıkarak okuduğunuzda sadece çözüme değil probleme de yeni bir perspektiften bakarsınız. Belki de bu sayede problemi yeniden tanımlama fırsatı da edinirsiniz.
Sonuç olarak, probleme dayalı okuma öğrenmeye yönelik güçlü bir yaklaşımdır çünkü insanları yaratıcı düşünmeye, yeni sorular sormaya ve kendi fikirlerini test etmeye teşvik eder. Isaac Newton gibi, problem odaklı okuyucular da statükoyu sorgulamaya ve yeni olasılıkları keşfetmeye her zaman isteklidir.
Problem odaklı okuyucular kervanına katılmanız ümidiyle…
Yine değer bombası bir yazı olmuş. Ben de sürekli bilgi odaklı okuyorum ve bir türlü problem odaklıya çeviremedim. Ne kadar bir problemim için o kitabı okumaya başlasam da sonunda kendimi bilgi odaklı okurken buluyorum, muhtemelen bu yüzden de pek kalıcı olmuyor okuduklarım. İnşallah bu okuma yöntemini kendimde kalıcı hale getirebilirim.